Ah, insanlar niçin her şeyi anlayamıyorlar? Beş dakika, on dakika, yarım saat kendilerini unutsalar, kendilerini karşılarındakinin yerine koysalar tam onun gibi -fakat hiç eksiksiz ve tam- onun gibi duysalar, her şey ne kadar yerli yerinde olacak. Hayır! İllâ ki zıddiyetler, öfkeler, yanlış anlaşmalar, kıskançlıklar, inatlar, şüpheler, hâkim olmak arzuları.
29 Mayıs 2013 Çarşamba
28 Mayıs 2013 Salı
Zihin Ve Kalbin Birliği
Akıl eğiterek zeka elde edilemez. Daha doğrusu, kişi zihinsel ve duygusal olarak uyum içinde davranırsa zeka ortaya çıkar.
Akıl ile zeka arasında büyük fark vardır. Akıl , düşüncenin duygudan bağımsız olarak çalışmasıdır. Akıl , duyguyu hesaba katmaksızın,belirli yönde eğitilirse kişinin engin bir zihin gücü olabilir , ama zekası yoktur, çünkü zekada hem hissetmek hem de muhakeme için içsel bir yetenek vardır; zekada her iki yetenek de yoğun biçimde ve uyum halinde eşit olarak bulunur.
Çağdaş eğitim, aklı geliştiriyor, sevgi ve şefkatin uyumunu dikkate almadan birçok yaşam açıklaması yapıyor , birçok kuram sunuyor. Böylelikle, çatışmadan kaçmak için kurnaz ve usta zihinler geliştirmişiz, sonunda, bilim insanları ve filozofların açıklamaları ile tatmin oluyoruz.
Zihin-akıl- bu sayısız açıklamadan memnun , ama zeka değil çünkü anlayış ve eylem için zihnin ve kalbin tam birliği gerekli.
Tohum...
İnsan evladının sorunu varlığıyla beraber başlar. Varlık
demek ayrı bir bütünlüğe sahip olmak ise zaten sorunun
nereden kaynaklandığını anlayabilirsiniz. İlelebet, sonsuz
bir denizin bir parçası iken kendini ayrı bir damla olarak
görmeye başladı mı kendini ummandan ayırıp “Ben
artık bir damlayım.” demeye başladı mı vay hâline. İşte
insanoğlunun serüveni dünyaya damlayan bir damlacığın
hikâyesidir.
Her damla ayrı bir bedende yer aldığı için
dışındaki kaplar sebebiyle birleşemez. Siz hiç yağmur
damlalarını izlediniz mi? Her damla önce ayrı ayrı durur
fakat yaklaşınca birbiriyle bütünleşir. Büyük bir damla
hâline gelir. Ne zaman ki damlalar arasına bir ayırıcı engel
koyarsanız, kavuşamazlar. İşte akıl bu damlaları birbirinden ayıran paravandır. Akıl tanımlamak zorundadır her şeyi.
demek ayrı bir bütünlüğe sahip olmak ise zaten sorunun
nereden kaynaklandığını anlayabilirsiniz. İlelebet, sonsuz
bir denizin bir parçası iken kendini ayrı bir damla olarak
görmeye başladı mı kendini ummandan ayırıp “Ben
artık bir damlayım.” demeye başladı mı vay hâline. İşte
insanoğlunun serüveni dünyaya damlayan bir damlacığın
hikâyesidir.
Her damla ayrı bir bedende yer aldığı için
dışındaki kaplar sebebiyle birleşemez. Siz hiç yağmur
damlalarını izlediniz mi? Her damla önce ayrı ayrı durur
fakat yaklaşınca birbiriyle bütünleşir. Büyük bir damla
hâline gelir. Ne zaman ki damlalar arasına bir ayırıcı engel
koyarsanız, kavuşamazlar. İşte akıl bu damlaları birbirinden ayıran paravandır. Akıl tanımlamak zorundadır her şeyi.
Yalnızlık
En gizli davranışlarımızda bile başkalarının desteğini ararız. En kendi kabuğuna çekilmiş insanlar bile bir başka insanın gösterdiği ilgiyle duygulanır ve birçok ruhun yalnızlığını yaratmak istercesine kendilerini daha büyük bir coşkuyla ve her şeyi bir yana bırakarak işlerine verirler. Bu yüzden, herkesin özünde yalnız olduğuna inanan kişiye, çok sayıda, dolayısıyla pek bağlayıcı olmayan toplumsal ilişkilere kendini bırakmasını ne kadar öğütlesek azdır.
Albert Camus..
''Yıllar boyunca herkesin ahlakına göre yaşamayı istedim.. kendimi herkes gibi yaşamaya , herkese benzemeye zorladım.. kendimi ayrı düşmüş hissettiğim zaman bile , bütünleşmek için böyle davranmak gerektiğini söyledim.. ama bütün bunların sonunda felaket geldi.. şimdi kalıntılar arasında dolaşıyorum , kuralsızım , tereddütler içindeyim, yalnızım ve bunu kabullenerek , tek oluşuma ve kusurlarıma boyun eğdim.. tüm yaşamımı bir nevi yalan içinde yaşadıktan sonra – bir doğru yaratmak zorundayım..''
5 Nisan 2013 Cuma
AFORİZMA 3
Ne ben herhangi birine benziyordum, ne de herhangi biri bana benziyordu. Ben tek başımaydım, onlarsa hep birlikteler.
DEĞER !
Okullarda, televizyonlarda, orda burda çok fazla şey anlatılıyor. Size çok fazla şey öğretiyorlar. Ve öğrettiklerinin büyük bir kısmı ya yalandır, ya da gereksiz bilgidir.
Yalandır, zira insanlara öğretildiği gibi dünyayı ülkeler veya hükümetler yönetmez. Dünyayı yönettiği söylenilen o hükümetleri yöneten bir avuç insancık vardır bu işin başında.
Gereksizdir, zira 20 sene o okullarda size öğretmediklerini, işe girdiğinizde 3 aylık bir stajda öğrenmenizi emrederler.
Ve sadece tek bir şeyi önemserler: para = güç.
Sana insan olduğun için değer vermezler, sadece eğer kâr sağlayan biriysen değerlisindir. Mümkün olsaydı da hepinizi teker teker zaman makinasına bindirip 100 yıl sonraya gönderebilseydim. Hiçbir akrabanız, tanıdığınız, paranız ve zamana uygun vasfınız kalmadığında, kimse sizin yüzünüze bakmayacaktır. "İnsan" olmanız hiçkimsenin şeyinde değildir. Şu an sizinle beraber yürüyormuş gibi görünen insanların çok büyük çoğunluğu sizinle beraber yürümüyordur, sadece aynı yoldan geçiyorsunuzdur, size bir işi düşmüştür, karşılıklı çıkar ilişkisi söz konusudur.
Yalandır, zira insanlara öğretildiği gibi dünyayı ülkeler veya hükümetler yönetmez. Dünyayı yönettiği söylenilen o hükümetleri yöneten bir avuç insancık vardır bu işin başında.
Gereksizdir, zira 20 sene o okullarda size öğretmediklerini, işe girdiğinizde 3 aylık bir stajda öğrenmenizi emrederler.
Ve sadece tek bir şeyi önemserler: para = güç.
Sana insan olduğun için değer vermezler, sadece eğer kâr sağlayan biriysen değerlisindir. Mümkün olsaydı da hepinizi teker teker zaman makinasına bindirip 100 yıl sonraya gönderebilseydim. Hiçbir akrabanız, tanıdığınız, paranız ve zamana uygun vasfınız kalmadığında, kimse sizin yüzünüze bakmayacaktır. "İnsan" olmanız hiçkimsenin şeyinde değildir. Şu an sizinle beraber yürüyormuş gibi görünen insanların çok büyük çoğunluğu sizinle beraber yürümüyordur, sadece aynı yoldan geçiyorsunuzdur, size bir işi düşmüştür, karşılıklı çıkar ilişkisi söz konusudur.
BENİM EN GÜZEL KOLYEM,SİLGİLERİMDİ.
Benim en güzel kolyem, silgilerimdi.
Ben mi dikkatsizdim yoksa çok mu dikkatliydi doğrular ya da yanlışlar mı beni bu kadar cezbetti, bilmiyorum. Okuldan ne zaman eve gelsem, kalemimin ucu kırık, defterimin sayfası yırtık, silgim; kayıptı. "Nereye koyduğunu hatırla" dedikçe annem, daha çok unutmuştum korkudan. Çokta suçlardım kendimi. Boynumu eğerdim kuşkusuz. Anne yüreği, dayanamaz bir silgi daha alırdı tabi. Ama ertesi gün sonuç yine aynı.
İşte benim çocukluğum o andan sonra başladı. Ortadan delinmiş bir silgi, içinden geçirilmiş bir ip.. Kaybetmeyeyim diye boynuma asmıştı annem, boynumu eğdiğim anda. Alışması zor oldu tabi. Düşünsene, yanlış yazıyorsun ve silgi arıyorsun, yok. Yine kaybettim. Hayır diyorsun, boynumda. Sonra seviniyorsun. Ve biraz sonra, daha öncesi kaybettiklerini düşünüyorsun. Ve o silginin neden o şekilde ortadan delindiğini anlıyorsun ve suçluyorsun kendini. Tabi biraz kısaydı kolyemin ipi de. Annem öyle eğitti beni. Yani ne zaman yanlışımı silmeye kalksam, boynumu eğdim haliyle.
Ben mi dikkatsizdim yoksa çok mu dikkatliydi doğrular ya da yanlışlar mı beni bu kadar cezbetti, bilmiyorum. Okuldan ne zaman eve gelsem, kalemimin ucu kırık, defterimin sayfası yırtık, silgim; kayıptı. "Nereye koyduğunu hatırla" dedikçe annem, daha çok unutmuştum korkudan. Çokta suçlardım kendimi. Boynumu eğerdim kuşkusuz. Anne yüreği, dayanamaz bir silgi daha alırdı tabi. Ama ertesi gün sonuç yine aynı.
İşte benim çocukluğum o andan sonra başladı. Ortadan delinmiş bir silgi, içinden geçirilmiş bir ip.. Kaybetmeyeyim diye boynuma asmıştı annem, boynumu eğdiğim anda. Alışması zor oldu tabi. Düşünsene, yanlış yazıyorsun ve silgi arıyorsun, yok. Yine kaybettim. Hayır diyorsun, boynumda. Sonra seviniyorsun. Ve biraz sonra, daha öncesi kaybettiklerini düşünüyorsun. Ve o silginin neden o şekilde ortadan delindiğini anlıyorsun ve suçluyorsun kendini. Tabi biraz kısaydı kolyemin ipi de. Annem öyle eğitti beni. Yani ne zaman yanlışımı silmeye kalksam, boynumu eğdim haliyle.
FİKİRLER KURŞUN GEÇİRMEZ !
Bu maskenin altında bir yüz var, ancak benim değil.
Ne altındaki kaslardan daha ‘ben’dir o yüz…
Ne de altındaki kemiklerden.
Bu maskenin altında etten daha fazlası var.
Bu maskenin altında bir fikir var!
Ve fikirler kurşun geçirmez.
Ne altındaki kaslardan daha ‘ben’dir o yüz…
Ne de altındaki kemiklerden.
Bu maskenin altında etten daha fazlası var.
Bu maskenin altında bir fikir var!
Ve fikirler kurşun geçirmez.
KARAR VEREMEDİM..
Aslında devrim yapacak adamım, bana yakışır, çok net!. Yapmıyorum, o bile yakışıyor iyi mi! Çok çağırdılar sağdan soldan. Koca koca holdingler, dünya şirketleri... Al sana açık çek, gel başımıza geç, işleri çekip çevir, dükkan senin, dediler. Uğraşmak istemiyorsan, CEO'muz ol, ortalıkta dolaş, namın yürüsün, dediler. Gitmedim, gidemedim. Neden? Kendimi insanlıktan esirgediğim için değil! Ama hangi alanda insanlığa daha fazlasını verebilirim, bunu kestiremedim. Bir karar verebilseydim, bugün dünya bugünkünden çok farklı bir yer olurdu.
ÖĞRENMEK GEREK !
Olup bitenleri anlamak için okumak gerekti ama okulda öğretilen saçmalıkları değil. Bir gazetenin nasıl okunduğunu, bir mesleğin ne olduğunu, dünyayı kimlerin yönettiğini öğrenmek gerekti. Okumuşlara bağımlı olmamak için okumak gerekti. Onlardan kazık yememek için. Doğru yolun bu olduğunu, daha o sıralarda anlamıştım. Öğrenmenin hiç kuşkusuz bir yöntemi olmalıydı. Bütün bunları bilen biri de olmalıydı. Onu bulmak, bunları anladığımı ona anlatmak gerekiyordu.Olup bitenleri anlamak için okumak gerekti ama okulda öğretilen saçmalıkları değil. Bir gazetenin nasıl okunduğunu, bir mesleğin ne olduğunu, dünyayı kimlerin yönettiğini öğrenmek gerekti. Okumuşlara bağımlı olmamak için okumak gerekti. Onlardan kazık yememek için. Doğru yolun bu olduğunu, daha o sıralarda anlamıştım. Öğrenmenin hiç kuşkusuz bir yöntemi olmalıydı. Bütün bunları bilen biri de olmalıydı. Onu bulmak, bunları anladığımı ona anlatmak gerekiyordu.
MERHABA ÇOCUKLUĞUM
Merhaba çocukluğum!
Nasıldın, memnun muydun halinden? Dizindeki yaraların telaşında mıydın hala yoksa akşam ezanından önce evde olma telaşında mı? Merak ediyorum seni… Biz bilmeyiz öyle “gelecekteki ben” e mektuplar yazmayı. Biz yazsak yazsak boğazımızda düğümlenen çocukluğumuza yazarız içimizi. İçimizi, içimize yazarız biz…
Hani diyorum, harçlıklarla bakkala koştuğun günler var ya. Zararlı şeyleri alıp yemeği öğrendiğin zamanları bir hatırla. Ailen gibi olan mahalleni, güvenle izin verilen sokakları ve bıkıp usanmadan oynadığın oyunları…
Her şey bugün gibi dimağımda ve taptaze. Seni hakkıyla, dopdolu yaşadığımı düşünüyorum ve bunun ayrıcalığını her zaman hissediyorum. İnsanlarla olan iletişimimin temeli, sosyal becerilerim, toplumsal kural çıkarımlarım hep senin döneminin eseri! Ben paçayı kurtaranlardanım anlayacağın, yani çocukluğuyla barışık olanlardan… Bir de ‘çocukluk’ denilince boğazında yumruları hisseden insanlar var. Bir türlü aşağı inmeyen yumruları…
Onlar için çocuklukları bir kara kutu… Her şeyi hatırlıyor, saklıyor ancak kimseye söylemiyorlar. Söylenecek şeyler yaşanmamasından mı yoksa iç buruklukları mı sebeptir bilmem! Bildiğim bir şey var ki o kara kutuların açılması bizim için pek hayırlı olmuyor. Onların sokağına uğramayan hayırı bize de yakıştırmıyorlar. Kin duyuyorlar belki, belki de iyi düşünmeyi bilmiyorlar…
Düşün ki 8-10 yaşlarındasın ve oyun oynamak, evdeki eşyaları kırmak gibi lükslerin yok! Sabah gidip akşam gelen bir baban yok, annen desen hep hüzünlü. Niçin bu kadar üzüldüğünü anlayamıyorsun bir türlü o yüzden de öğretmenin verdiği ödev için yardım isteyemiyorsun. Okulda da azarlanıyorsun bu sefer! Öğretmenin bilmiyor ki annenin gözlerini… Değer görmüyorsun, merhamet görmüyorsun, ilgi görmüyorsun, sevgi hiç görmüyorsun. Bir canavara dönüşene kadar ormanda yetişen herhangi bir bitki gibisin. Kontrolsüzce, emek verilmeden var olmuşsun işte. Hasbel kaderde büyümüşsün. Ama öyle bir gün geliyor ki herkesin dikkatini çekmeyi başarıyorsun. Ünlü provokatör x…, ünlü katil y…
Tebrikler!
Sonunda bir anlamın oldu, yaşamının da bir amacı. Bu tebrik çocukluğunaydı. Çünkü onunla barışık olmayanların başarısıdır bunlar. Kapanmayan hesaplar, hiç dinmeyen öfkeler hep onun başarısıdır. Yoksa x’ler ve y’ler sizin mayanız falan bozuk değil! Fırsat eşitliği denen şey de tamamen aldatmaca bir tamlama… (Belirtisiz isim tamlaması) Belirsiz kader yazgısı…
Bir dünya diyorum, bir dünya…
Çocuklar mutlu…
Çocukluklar renkli hatıra kutusu…
Nasıldın, memnun muydun halinden? Dizindeki yaraların telaşında mıydın hala yoksa akşam ezanından önce evde olma telaşında mı? Merak ediyorum seni… Biz bilmeyiz öyle “gelecekteki ben” e mektuplar yazmayı. Biz yazsak yazsak boğazımızda düğümlenen çocukluğumuza yazarız içimizi. İçimizi, içimize yazarız biz…
Hani diyorum, harçlıklarla bakkala koştuğun günler var ya. Zararlı şeyleri alıp yemeği öğrendiğin zamanları bir hatırla. Ailen gibi olan mahalleni, güvenle izin verilen sokakları ve bıkıp usanmadan oynadığın oyunları…
Her şey bugün gibi dimağımda ve taptaze. Seni hakkıyla, dopdolu yaşadığımı düşünüyorum ve bunun ayrıcalığını her zaman hissediyorum. İnsanlarla olan iletişimimin temeli, sosyal becerilerim, toplumsal kural çıkarımlarım hep senin döneminin eseri! Ben paçayı kurtaranlardanım anlayacağın, yani çocukluğuyla barışık olanlardan… Bir de ‘çocukluk’ denilince boğazında yumruları hisseden insanlar var. Bir türlü aşağı inmeyen yumruları…
Onlar için çocuklukları bir kara kutu… Her şeyi hatırlıyor, saklıyor ancak kimseye söylemiyorlar. Söylenecek şeyler yaşanmamasından mı yoksa iç buruklukları mı sebeptir bilmem! Bildiğim bir şey var ki o kara kutuların açılması bizim için pek hayırlı olmuyor. Onların sokağına uğramayan hayırı bize de yakıştırmıyorlar. Kin duyuyorlar belki, belki de iyi düşünmeyi bilmiyorlar…
Düşün ki 8-10 yaşlarındasın ve oyun oynamak, evdeki eşyaları kırmak gibi lükslerin yok! Sabah gidip akşam gelen bir baban yok, annen desen hep hüzünlü. Niçin bu kadar üzüldüğünü anlayamıyorsun bir türlü o yüzden de öğretmenin verdiği ödev için yardım isteyemiyorsun. Okulda da azarlanıyorsun bu sefer! Öğretmenin bilmiyor ki annenin gözlerini… Değer görmüyorsun, merhamet görmüyorsun, ilgi görmüyorsun, sevgi hiç görmüyorsun. Bir canavara dönüşene kadar ormanda yetişen herhangi bir bitki gibisin. Kontrolsüzce, emek verilmeden var olmuşsun işte. Hasbel kaderde büyümüşsün. Ama öyle bir gün geliyor ki herkesin dikkatini çekmeyi başarıyorsun. Ünlü provokatör x…, ünlü katil y…
Tebrikler!
Sonunda bir anlamın oldu, yaşamının da bir amacı. Bu tebrik çocukluğunaydı. Çünkü onunla barışık olmayanların başarısıdır bunlar. Kapanmayan hesaplar, hiç dinmeyen öfkeler hep onun başarısıdır. Yoksa x’ler ve y’ler sizin mayanız falan bozuk değil! Fırsat eşitliği denen şey de tamamen aldatmaca bir tamlama… (Belirtisiz isim tamlaması) Belirsiz kader yazgısı…
Bir dünya diyorum, bir dünya…
Çocuklar mutlu…
Çocukluklar renkli hatıra kutusu…
GÜZEL İNSANLAR
Hani şair demiş ya; güzel insanlar atlarına binip birer birer gittiler diye.. sanki unutmuş gibi, daha bazıları duruyor ve bence gitmeye de hiç niyetleri yok.. burdalar tam burada göğsümüzün tam ortasında bir dünya inşa ediyorlar...
26 Mart 2013 Salı
ÇOCUKLUĞUM
Ben atarinin kolunun kablosunu atariye dolayarak çalıştıran nesildenim. Bana hiçbir şeyi çöpe attıramazsınız.
İçinden çıkan taso için cips alan, tasoyu alıp cipsi arkadaşına veren nesildenim. Bana ihtiyacım olmayan şeyleri paylaşmayı anlatmayın.
Mahallenin en iyi top oynayan çocuğunu takımına almak için adım atan nesildenim, bana adaleti anlatmayın.
Ben sevdiği kızı arkadaşı seviyor diye var gücüyle ona ayarlamaya çalışan nesildenim. İçi yana yana sarıldıkları anı izleyip gülümseyen nesildenim bana delikanlılığı anlatmayın.
Öğrenci zili çaldığı anda yerlerini alan, öğretmen geldiği anda hızlı bir şekilde ayağa kalkan, derste elleri çiçek olan, izin almadan tek kelime konuşmayan nesildenim bana büyüklere saygıyı öğretmeyin.
Ben avucunu camla kesip, acımamış gibi yapıp, kankasıyla tokalaşıp kan kardeşi olan nesildenim. Bana dostluğu öğretmeyin.
Akşam karanlığında mezarlıklarda saklambaç oynayan nesildenim. Bana cesareti öğretmeyin.
Komşu teyzeye ‘cici anne’ diyen, evinden çıkmayan böreklerini çöreklerini yiyen nesildenim. Bana komşuluğu anlatmayın.
Bayram sabahı erkenden kalkıp bütün mahalleyi kapı kapı dolaşıp şeker, harçlık toplayan nesildenim. Bana bayramları anlatmayın.
Arkadaşı düşüp yaralandığında, onun ağladığını görüp gözleri dolan nesildenim. Bana şefkati anlatmayın.
Ibızıttın mı?’ diyip ‘he?’ diye cevap alındığında ‘zıııııttt erenköy’ diye bağırıp gülmekten yerlere yatan nesildenim bana mizahı anlatmayın.
Kemal Sunal filmlerini yüzlerce kez izleyen nesildenim bana film kültürünü öğretmeyin.
Bütün bilyelerini tasolarını gözü gibi koruyan saklayan biriktiren nesildenim. Bana koleksiyondan bahsetmeyin.
İçinden çıkan taso için cips alan, tasoyu alıp cipsi arkadaşına veren nesildenim. Bana ihtiyacım olmayan şeyleri paylaşmayı anlatmayın.
Mahallenin en iyi top oynayan çocuğunu takımına almak için adım atan nesildenim, bana adaleti anlatmayın.
Ben sevdiği kızı arkadaşı seviyor diye var gücüyle ona ayarlamaya çalışan nesildenim. İçi yana yana sarıldıkları anı izleyip gülümseyen nesildenim bana delikanlılığı anlatmayın.
Öğrenci zili çaldığı anda yerlerini alan, öğretmen geldiği anda hızlı bir şekilde ayağa kalkan, derste elleri çiçek olan, izin almadan tek kelime konuşmayan nesildenim bana büyüklere saygıyı öğretmeyin.
Ben avucunu camla kesip, acımamış gibi yapıp, kankasıyla tokalaşıp kan kardeşi olan nesildenim. Bana dostluğu öğretmeyin.
Akşam karanlığında mezarlıklarda saklambaç oynayan nesildenim. Bana cesareti öğretmeyin.
Komşu teyzeye ‘cici anne’ diyen, evinden çıkmayan böreklerini çöreklerini yiyen nesildenim. Bana komşuluğu anlatmayın.
Bayram sabahı erkenden kalkıp bütün mahalleyi kapı kapı dolaşıp şeker, harçlık toplayan nesildenim. Bana bayramları anlatmayın.
Arkadaşı düşüp yaralandığında, onun ağladığını görüp gözleri dolan nesildenim. Bana şefkati anlatmayın.
Ibızıttın mı?’ diyip ‘he?’ diye cevap alındığında ‘zıııııttt erenköy’ diye bağırıp gülmekten yerlere yatan nesildenim bana mizahı anlatmayın.
Kemal Sunal filmlerini yüzlerce kez izleyen nesildenim bana film kültürünü öğretmeyin.
Bütün bilyelerini tasolarını gözü gibi koruyan saklayan biriktiren nesildenim. Bana koleksiyondan bahsetmeyin.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)






